Pazartesi günü yayıncım, Work Rules! isimli yeni kitabımın ilk kopyasını gönderdi. Artık gerçek oldu! Salı günü, büyük bir şirketin CEO’su Google’da ya da başka bir yerde işe alınma konusunda Tom Friedman’la yaptığım röportajlarımı izlediğini söyledi. Kendi şirketinin, anlattıklarımdan bazılarını nasıl uygulayabileceğini sordu.
Birileri beni dinliyormuş! Ve Çarşamba günü, yeni bir Google’cı kampüsteki kafelerimizden birinde beni durdurdu. Bana “Özgeçmişler ve Google’ın ne aradığı konusundaki her bir makalenizi okudum, söylediklerinizi yaptım ve geçen hafta Google’da işe başladım. Sadece Google’da işe alınmama yardımcı olduğunuz için teşekkür etmek istedim” dedi. Bu mükemmel bir andı, hepimizin bir makinenin değiştirilebilir dişlileri gibi değil de oranın sahibiymişiz gibi hissedeceğimiz iş yerlerinde anlamlı işlerinin olmasını her şeyden çok istiyorum.
Öncelikle, tavsiyelerimi okuyan milyonlara teşekkür ederim. On binlerce gönderi ve başarı hikayelerinizi benimle ve başkalarıyla paylaştığınız için teşekkürler. Daha fazlasını duymak için sabırsızlanıyorum. Diyelim ki benim Yoogle’cı (yeni + Google’cı) arkadaşım gibi müthiş bir özgeçmişiniz var. Tüm özgeçmişlerin neredeyse yüzde 60’ını etkileyen hatalardan kaçındınız, doğru anahtar kelimeleri kullandınız ve başarılarınız sayfalara sığmıyor. (Şayet özgeçmişiniz -henüz- muhteşem değilse bile, muhteşem hale getirme konusunda önceki makalelerimi okuyun ve bahsettiğim hataları yapmaktan kaçının.) Şimdi, mülakata davet edildiniz. Masanın diğer tarafında oturan kişiyi sizi işe almaya nasıl ikna edersiniz? Mülakatı nasıl kazanırsınız?
Çoğumuzun mülakatlar konusunda iyi olmadığı gerçeğini kendi avantajınıza çevirebilirsiniz. Work Rules! kitabımda işe alım konusunda yazdıklarımdan bir parçayı sizinle paylaşmak isterim: 1980’lerde Head&Shoulders marka şampuanın reklam kampanyası sloganı “İlk izlenim için ikinci bir şansınız olmayacak” idi. Maalesef bu slogan, çoğu mülakatın nasıl işlediğini de özetliyor. Toledo Üniversitesi’nden iki psikoloji öğrencisi olan Tricia Pricket ve Neha Gada-Jain, Profesör Frank Berieri ile 2000 yılında yaptıkları bir araştırmada, mülakatların ilk 10 saniyesinde verilen kararların mülakatın sonucunu gösterebileceğini bildirmek için işbirliği yaptılar.
Mülakatları videoya kaydettiler ve sonra da bu videolardan giderek kısalan “parçaları” üniversite öğrencilerine gösterdiler. Test ettikleri 11 tane değişkenden 9’u konusunda; zeka, hırs ve güvenilirlik gibi, gözlemcilerin de mülakatı yapan kişilerle aynı değerlendirmeleri yaptıklarını buldular. Adaylarla buluşmadan… 10 saniyelik bir video gösterildiğinde bile… Ses kapalı haldeyken bile… Başka bir deyişle, “mülakat” olduğunu düşündüğümüz şeyin büyük bir kısmı bir doğrulama çabasıdır.
Çoğu mülakat zaman kaybıdır çünkü zamanın yüzde 99.4’ü, mülakatı yapan kişinin ilk on saniyede edindiği izlenimi doğrulamaya çalışmasıyla geçer. “Bana kendinizden bahsedin.”, “En büyük zayıflığınız nedir?”, “En güçlü tarafınız nedir?”… Kitapta, ortalama olarak, adayları değerlendirmede kötü olduğumuzu gösteren çok daha fazla şey var.
Nasıl daha iyi olunabileceği hakkında yazıyorum. Ve Google’da, değerlendirmelerimizin kalitesini radikal bir şekilde yükseltmek için nasıl 100 yıllık bilimi kullandığımız hakkında yazıyorum (hâlâ mükemmel değil gerçi). Ama iş arıyorsanız (kim aramıyor ki?) çoğumuzun nasıl iyi bir mülakat yapılacağını bilmemesi aslında büyük bir fırsat. Çünkü bu zayıflık, karşılaşmayı kontrol etmenize izin veriyor.
Kazanmanıza izin veriyor. Nasıl mı?
Şu şekilde:
- Geleceği tahmin etmeye çalışın.
Duyacağınız mülakat sorularının yüzde 90’ını tahmin edebilirsiniz. Bunlardan üç tanesi yukarıda verildi fakat hepsinin bir listesini yapmak da kolay. “Neden bu işi istiyorsun?”, “Çözdüğün zor bir problemi anlat.” Aklınıza hiçbir şey gelmiyorsa, Google’da “En çok sorulan mülakat soruları”nı aratın. Size sorulacağını düşündüğünüz 20 soruyu yazın.
- Saldırınızı planlayın.
Her soru için cevabınızı da yazın. Evet, gerçekten bir şeyler yazmak zor. Zor ve sinir bozucu. Ama yazılanların beyninizde yer etmesini sağlıyor. Bu önemli bir şey. Cevaplarınızın otomatik olmasını istersiniz. Mülakat sırasında cevaplarınız hakkında düşünmek istemezsiniz.
- Yedek bir planınız olsun.
Aslında, her bir soru için, ÜÇ tane cevap yazın. Neden üç? Her soru için farklı ve eşit derecede iyi bir cevabınız olmalı çünkü ilk mülakatı yapan kişi hikayenizi beğenmeyebilir. Bir sonraki mülakat yapan kişinin farklı bir hikaye duymasını istersiniz. Bu şekilde kendi avukatınız olabilirsiniz.
- Kendinizi kanıtlayın.
Her soru, sizden isteneni yapabileceğinizi kanıtlayacak bir hikaye ile cevaplanmalı. “Nasıl liderlik edersiniz?” sorusu “İşbirliği yaparak/ kararlı bir şekilde/vb.” şeklinde cevaplanmalı. “Bir keresinde şöyle olmuştu…” Her zaman söylediğiniz kişi olduğunuzu kanıtlayan bir hikayeniz veya kanıtlarınız olsun. Bu hikayeleri nasıl oluşturup anlatacağınızı başka bir makalede anlatacağım.
- Odayı gözlemleyin.
Etrafa bakın. Mülakatı yapan kişiye odaklanın. İlk 10 saniye içinde onlar ya da ofisleri hakkında fark edip bir bağlantı kurmak için kullanabileceğiniz bir şey görebiliyor musunuz? Raflardaki bir kitap? Bir aile fotoğrafı? Bir tablo? Mülakatı yapan kişiyi gözlemleyin: Beden dili açık mı kapalı mı? Yorgunlar mı? Onları canlandırmanız gerekiyor mu? Cevabınızı beğendiler mi yoksa farklı bir yöne mi kaymanız gerekiyor?
- Carnegie Hall’a gidin.
Carnegie Hall’a nasıl gidersiniz? Pratikle. Bir işe alınmak için de aynısı geçerli. İşletme okulunun üçüncü sınıfında, her bir hikayeyi hiç düşünmeden pürüzsüz bir şekilde anlatana kadar mülakat cevaplarımla sesli bir şekilde pratik yapardım (ama anlatmaktan sıkılacak kadar da pürüzsüz olmazdı). Bir gün oda arkadaşım beni yatağın üstünde oturmuş neden iyi bir lider olduğumu tekrar tekrar anlatırken buldu. Bir tür Stuart Smalley tarzı kişisel gelişim çukuruna düştüğümü sandı. Fakat 5 tane şirketten 7 tane iş teklifi aldım (bu, başka zaman anlatılacak bir hikaye) ve mülakat yapmayı bırakmadan önce 6 tane daha alma yolundaydım. Bu nasıl mümkün olabilir? Pratikle. Herkes müthiş bir işi hak eder. Umarım bu yazı sizin de o işi almanıza yardım eder.
FAST COMPANY Türkiye dergisi